Zâriyât Suresi
Zâriyât Suresi Mekke döneminde inmiştir. 60 âyettir. Zâriyât Suresi, adını ilk âyette geçen “ez-zâriyât” kelimesinden almıştır. Zâriyât, esip savuran rüzgârlar demektir. Sûrede başlıca, öldükten sonra hesap için toplanma, inkârcıların ahirette karşılaşacakları azap, mü’minlere verilecek mükâfatlar, Allah’ın varlığını ve birliğini gösteren
kevni deliller konu edilmektedir.
Zâriyât Suresi Arapça Okunuşu (Türkçe Harflerle):
- Vezzariyati zerva
- Fel hamilati vıkra
- Fel cariyati yusra
- Fel mukassimati emra
- İnnema tuadune le sadık
- Ve inned dine le vakı’
- Ves semai zatil hubuk
- İnnekum le fi kavlim muhtelif
- Yu’feku anhu men ufik
- Kutilel harrasun
- Ellezine hum fi ğamratin sahun
- Yes’elune eyyane yevmud din
- Yevme hum alen nari yuftenun
- Zuku fitnetekum hazellezi kuntum bihi testa’cilun
- İnnel muttekıyne fi cennativ ve uyun
- Ahızıne ma atahum rabbuhum innehum kanu kable zalike muhsinin
- Kanu kalilem minel leyli ma yehceun
- Ve bil eshari hum yestağfirun
- Ve fi emvalihim hakkul lis saili vel mahrum
- Ve fil erdı ayatul lil mukınin
- Ve fi enfusikum e fe la tubrırun
- Ve fis semai rizkukum ve ma tuadun
- Fe ve rabbis semai vel erdı innehu lehakkum misle ma ennekum tentıkun
- Hel etake hadisu dayfi ibrahimel mukramin
- İz dehalu aleyhi fe kalu selama kale selam kavmum munkerun
- Ferağa ila ehlihi fe cae bi ıclin semin
- Fe karrabehu ileyhim kale e la te’kulun
- Fe evcese minhum hıyfeh kalu la tehaf ve beşşeruhu bi ğulamin alim
- Fe akbeletimraetuhu fi sarratin fe sakket vecheha ve kalet acuzun akıym
- Kalu kezaliki kale rabbuk innehu huvel hakimul alim
- Kale fema hatbukum eyyuhel murselun
- Kalu inna ursilna ila kavmim mucrimin
- Li nursile aleyhim hıcaratem min tıyn
- Musevvemeten ınde rabbike lil musrifin
- Fe ahracna men kane fiha minel mu’minin
- Fe ma vecedna fiha ğayra beytim minel muslimin
- Ve terakna fiha ayetel lillezine yehafunel azabel elim
- Ve fi musa iz erselnahu ila fir’avne bi sultanim mubin
- Fe tevella bi ruknihi ve kale sahırun ev mecnun
- Fe ehaznahu ve cunudehu fe nebeznahum fil yemmi ve huve mulim
- Ve fi adin iz erselna aleyhimur rihal akıym
- Ma tezeru min şey’in etet aleyhi illa cealethu kir ramim
- Ve fi semude iz kıyle lehum temetteu hatta hıyn
- Fe atev an emri rabbihim fe ehazethumus saıkatu ve hum yenzurun
- Femestetau min kıyamiv ve ma kanu muntesırın
- Ve kavme nuhım min kabl innehum kanu kavmen fasikıyn
- Ves semae beneynaha bi eydiv ve inna le musiun
- Vel erda feraşnaha fe nı’mel mahidun
- Ve min kulli şey’in halakna zevceyni leallekum tezekkerun
- Fe firru ilallah inni lekum minhu nezirum mubin
- Ve la tec’alu meallahi ilahen ahar inni lekum minhu nezirum mubin.
- Kezalike ma etellezine min kablihim mir rasulin illa kalu sahırun ev mecnun
- E tevasav bih bel hum kavmun tağun
- Fe tevelle anhum fe ma ente bi melun
- Ve zekkir fe innez zikra tenfeul mu’minin
- Ve ma halaktul cinne vel inse illa li ya’budun
- Ma uridu minhum mir rizkıv ve ma uridu ey yut’ımun
- İnnellahe huver razzaku zul kuvvetil metin
- Fe inne lellezine zalemu zenubem misle zenubi ashabihim fe la yesta’cilun
- Fe veylul lillezine keferu miy yevmihimullezi yuadun
Zâriyât Suresi Türkçe Anlamı (Meali):
- O tozdurup savuranlara.
- Bir ağırlık taşıyan (bulut)lara
- Kolaylıkla akıp giden (gemi)lere
- Bir iş bölümü yapan (melek)lere yemin ederim ki,
- muhakkak o size va’dolunan mutlaka doğrudur.
- Ve muhakkak ceza ve mükafat gerçekleşecektir.
- O düzgün yollara sahip göğe yemin ederim ki,
- siz pek çelişkili bir söz içindesiniz.
- Ondan çevrilen çevrilir.
- O kahrolası yalancılar.
- O sarhoşluk içinde yaptığını bilmezler.
- Soruyorlar: “Ne zaman o ceza günü?” diye.
- Ateş üzerinde kıvranacaklan gün.
- “Tadın cezanızı! Budur işte o sizin acele istedığiniz!”
- Şüphesiz ki, takva sahipleri, cennetlerde pınar başlarındadırlar,
- Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Çünkü onlar, bundan önce güzel davranmayı adet edinmışlerdi.
- Geceleyin pek az uyurlardı.
- Seher vakitlerinde hep bağışlanma dilerierdi.
- Mallarında dilenen ve yoksul için bir hak vardı.
- Yeryüzünde inanç sahipleri için birçok ibretler vardır;
- kendinizde de; hala görmeyecek misiniz?
- Gökte de rızkınız ve o va’dolunduğunuz (var).
- İşte o göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, o şüphesiz gerçektir; tıpkı sizin konuşmanız gibi.
- İbrahim’in ikram edilen konuklarının haberi geldi mi sana?
- Yanına girdikleri vakit: “Selam!” dediler. O da: “Selam! Görülmedik bir topluluk” dedi.
- Yanına girdikleri vakit: “Selam!” dediler. O da: “Selam! Görülmedik bir topluluk” dedi.
- Onu yakınlarına koyarak: “Yemeğe buyurmaz mısınız?” dedi.
- Onlardan ötürü içine bir korku düştü. “Korkma!” dediler ve kendisine bilgili bir oğlan müjdelediler.
- Bunun üzerine karısı bir çığlık içinde döndü, elini yüzüne çarptı ve: “Kısır bir koca karı (çocuk mu doğurur)? dedi.
- Onlar: “Öyle, Rabbin buyurdu. Şüphesiz hikmet sahibi O, herşeyi bilen O.” dediler.
- İbrahim: “O halde asıl göreviniz nedir ey elçiler?” dedi.
- Dediler: “Biz suçlu bir kavme gönderildik;
- Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için,
- her biri sınırı aşmış olanlar için Rabbinin nezdinde damgalanmışlardır.”
- her biri) sınırı aşmış olanlar için Rabbinin nezdinde damgalanmışlardır.”
- Fakat Biz orada bir evden başka müslüman da bulamadık.
- Ve orada acı bir azaptan korkacak için bir ibret bıraktık.
- Bir de Musa’da (ibret verici deliller vardır) ki, onu açık bir delille Firavun’a gönderdik de,
- o bütün kuvvetiyle tersine gitti: “Bu bir sihirbaz veya delidir!” dedi.
- Bunun üzerine Biz de tuttuk kendisini ve ordularını denize fırlatıverdik o alçak namertlik ederken.
- Bir de Ad’da (ibret verici deliller vardır) ki, üzerlerine köklerini kesen rüzgarı göndermiştik.
- (O rüzgar) uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu çürütüp kül gibi ediyordu.
- Bir de Semud’da (ibret verici deliller vardır) ki, onlara: “Bir süreye kadar istifade edin.” denilmişti de,
- Rablerinin emrinden azgınlık ettiler (dışarı çıktılar), bu yüzden bakınıp dururlarken yıldırım kendilerini yakalayıverdi.
- O vakit bir kalkınmaya da güç yetiremediler bir yardım da görmediler.
- Daha önce de Nüh kavmini (helak ettik). çünkü onlar hep yoldan çıkmış birer topluluk idiler.
- Bir de göğe bakın Biz onu kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki Biz onu genişletmeye de malikiz.
- Yeryüzünü döşedik; bakınız Biz ne güzel döşeriz.
- Hem herşeyden iki çift yarattık ki, düşünesiniz.
- “O halde hemen Allah’a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.
- Allah’la beraber başka bir tanrı uydurmayın; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.
- Böyle, onlardan öncekiler bir peygamber gelince muhakkak: “Ya sihirbaz, ya delidir” dediler.
- Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler! Hayır, onlar azgın kavimler.
- Onun için onlardan yüz çevir, artık sen kınanacak değilsin!
- Bununla beraber öğüt vermeye devam et; çünkü öğüt müminlere fayda verir.
- Ben cinleri ve insanlan ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.
- Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.
- Şüphesiz Allah, rızık veren, sarsılmaz kuvvet sahibi O’dur.
- Onun için muhakkak o zulmedenlere arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele istemesinler!
- Artık o tehdit edildikleri günlerin azabından vay o küfredenlere!
A’dan Ze’ye sureler
Bu sayfa Kuran-ı Kerim hakkında bilgi bulunduran paylaşım sitesidir. Bu surelerin ayetlerininin Türkçe meallerini okuyarak, anlamlarını daha çabuk öğrenebilirsiniz. Ayrıca sure ve ayetleri ile ilgili çeşitli bilgilere de bu sayfadan erişebilirsiniz.